iki kanatlı dünya.

Bazen gitmek gerekiyor, bazen gelmek, bazen durmak, bazen kıpırdamak, bazen susmak, bazen haykırmak, bazen… Dünya, birbirine zıt bir takım eylemlerin doğru zamanda doğru yerde doğru şekilde icra edilmesiyle ancak bize bir nebze yuva olabiliyor. Çünkü doğruluktur insana yurt olan, evine vardıran ve içindeki gurbeti çekilir kılan.

Bugün zihnimden yine binbir şey geçti. Ukrayna savaşı. Savaş ve barış. Tolstoy. Rusya. Vatan kavramı. Savaş suçları. Vebal. Kul hakkı. Menfaatin yıkıcı gücü. İnsandaki doyumsuzluk. Ölümün ciddiyeti. Ölümü küçümseyen insanlar. Ölüyü diriltmeye muktedir Allah. Kızıl kıyamet.

Bunları düşündüm. İnsanın insana ne derece imtihan olduğunu. Ve sonra güzel şeyler düşündüm: İnsanın insana şifa dahi olabileceğini.. Kuşlar bana şifa olmuşken, kalbinin varlığını idrak eden insan neden olmasındı ki? İçimizdeki iyiliği ve iyiliğe dair her şeyi öldürmeye kalkışan her şeyden ne derece iyiliği yaratan Allaha sığınmamız gerektiğini hatırladım.

Her şey iki kanatlı bir kuş gibi.

Çok uzattım. Hayırlı Ramazanlar, sayın okur. Ramazanın, yaralarımıza şifa olması dileğiyle.

cümle.

neden öyle olduğunu bilmiyorum: bazen tek bir cümle bizi aylarca, yıllarca, hatta kimi zaman ömrümüzün sonuna dek takip edebiliyor. bu, bir müjdeli haber, büyük bir hayal kırıklığının ifadesi, yahut kalbimizi kıran birkaç kelime olabiliyor. bir ok gibi saplanıyor o cümle yüreğimize ve o oku tek hamleyle çıkarsak da yarası kapanmıyor. kanamasa da kapanmıyor. ve o cümle içimizde dönüp dolaşıyor, bir canlı gibi kendini sürekli hatırlatıyor. ne garip, değil mi..

gibi.

Yazınca geçecekmiş gibi bir his. Oysa geçmiyor, geçecekmiş gibi oluyor işte. „gibi“nin yıkıcı bir gücü var. Ümit vaad eden fake bir yanı. Huzur gibisi yok mesela. Çünkü huzurun herhangi bir dengi yok. Şu aralar biraz denge arayışı içerisindeyim. Kaybolma isteği ne ilginç bir dürtü. Ve genelde incindiğimizde baş gösteriyor.

vazgeçmemenin verdiği yorgunluk

Allah uzaklaştırır. Ve yine Allah yakınlaştırır. Biz uzak düştüğümüzü zannederiz mesela. Öyle değildir..

Gündem yine yoğun. Savaş, yıkım. Siyasi kararlar, ekonomik yaptırımlar. Nefret ve öfke.

Bir adaya ihtiyacımız var. Sevgi alıp verebileceğimiz bir ada. Kuşlara, kuma, ağaca ve bulutlara sevgiyle bakabileceğimiz. Buna çok ihtiyacımız var. Şimdi ölsem amellerime güvenmem. Namazıma, orucuma. Ama „Allah için ne yaptın?“ diye sorsa kabir melekleri, şunu derim:

sevdim. Kuşları, çiçekleri ve kitapları. Ve insanları sevmek için de azami gayret gösterdim Rabbim. Çok çabaladım. Bazen karşılık bile aldım. Bazen pişman oldum. Bazen sevgim filizlendi, bazen itildi. Ama hep gayret ettim. Çünkü sana çıkan yolun sevgiden ve merhametten geçtiğine inandım. Kalbim ve yarım kalan hayallerimle sana geldim. Beni kabul eder misin?

satılık dünya

merhaba.

nasılsınız? onca üzücü habere rağmen dilerim iyi olmaya çalışıyorsunuzdur. sanırım ben bu moddayım. çünkü gördük ki, dünyanın dertleri bitmez. şekil değiştirerek tekrar tekrar kapımıza dayanır. işin özünde bu var galiba, aksi halde dünya imtihan yeri olmazdı. ne bileyim, cennet yurdu falan olurdu. ama değil. hayvanların sömürüldüğü, yetimlerin haklarına pervasızca girildiği, ağaçların bir hiç uğruna yakıldığı bu „yer“, bu dünya, olsa olsa geçici bir yol olur, değil mi. ve dikkat edin: hiç ölmeyecekmiş gibi konaklamak isteyenler türlü zulümlere – her biri kendi çapında – ortak olanlardır. bu böyledir. dedik ya: işin özünde bu var.

bu arada: davayı kazandım. Işime döndüm. rızık Allah’tan. kimseye bir minnet borcum yok. minnet bekleyenler var mı peki? var. komik ve gülünç. Allah’tan çok kendilerine teşekkür edilmesini bekliyorlar.

emanet kavramından uzak sahiplenilen her şey kokuşarak çürümeye mahkumdur oysa. kimse koltuğuna, mevki makamına, parasına malına, itibarına titrine, dayısına patronuna güvenmesin. her şey Allah’ın bir gün içinde yok etmesine bakar. bir kıvılcım, bir zelzele, bir yıkım ile her şey ansızın yok olabilir. maddi ve manevi anlamda. üstelik bazı yıkımlar sessiz gerçekleşir.

onurumla yaşamak ve ölebilmek istiyorum. onurlu peygamberlerin kıssalarından kendime çıkardığım pay bu.

ruh çok değerli. satılmamalı. hiçbir dünyalık menfaat için.

biraz manifestomsu bir yazı oldu bu. olsun.

ne demişti şair? „satarım canımı, alan bulunmaz“

e peki.

adalet neydi?

bundan yaklaşık iki yıl evvel kuşlarıma yem alacak parayı zor buluyordum, oysa kuşlar bakımı en masrafsız hayvanlardan. yahut bir arkadaşımla buluştuğumda cebimdeki paraya göre kahve içmem gerekiyordu, mümkünse en ucuzundan. bazı zamanlar o dahi mümkün olmuyordu ve benim buluşacak vaktim olmayıveriyordu o an. öyle ya, kimse param yok buluşamayız demez, değil mi. türkiyede yaşayanlar almanyanın başkentinde yaşayan bir insandan bunları okurken garipsiyor olmalı. batı tahayyülünüz çok başka, değil mi? oysa sistemin dışladığı her insan maddi olarak düşer, bunun istanbulu berlini yok.

iki sene. şimdi ise bir buçuk sene çalıştığı devlet kurumundan gerekçesiz bir şekilde kovulan ve bunun hukuki süreciyle uğraşan biriyim. kuşlarıma yem alabiliyorum ve arkadaşlarımla bir kahveye buluşacak param da var şükür. fakat kırgınım.

neye? bunu soruyorum kendime bir kaç haftadan beri. çünkü Allah’tan ise bu durum, kırgın olmamalıyım. hani kaza ve kadere iman etmiştik Nazlı? hani her şerde bir hayır vardı? yok kırgınlığım başkalarına ise: kime? beni kovanlara mı? buna değer mi peki?

bugün Arefe günüydü. huzur ve hüznü aynı bünyede taşımak kolay olmuyor. yine de çoğu zaman kendimi bu halde buluyorum. hüznümü Allah’tan başkasına açamaz oldum, sanırım buna yalnızlık diyorlar.

şikayetçi değilim. ilginç buluyorum sadece. kimse bir başkasının yüreğine yaslanamıyor artık.. kalbimizin ufku ne kadar dar, farkında mısınız?

süslü kelimelerin ve takım elbiseli adamların söz sahibi olduğu dünyada, beni yontan dertlerimi kelimelere sarmak pek yakışık gelmiyor bana. kuşlarımla dertleşiyorum bazen. kuşlar sevgiye sevgi ile cevap verir..

kafamda bitirmem gerekenler var. Yunus’la olan o zorlu süreçten sonra bu iş tecrübesi ilginç oldu. bir insanın canı farklı şekillerde yanabiliyormuş mesela ve her acının tadı da değişik olabiliyormuş. bunu öğrendim.

bayrama hüzünlü bir giriş oldu. kusura bakmayın. ama büyük sevinçler büyük hüzünlerin başucundadır, böyle demişti bir şair yahut yazar. haklı. İsmail kıssası da böyle değil miydi: hüzünlü ve huzurlu.

güzel bir bayram diliyorum herkese.

bu sene neyinizi kurban ettiniz?

ben insanlarla dertleşmelerimi.

ve insanlığa dair bir parça ümidim vardı. bu konuda daha da temkinli olacağım.

kucak.

Dün kandildi. Sizi de kattım dualarıma. Tanımadığım insanları, dünya gözüyle görmediğim için. Tanıdık insanları, aynı satırları okuduğumuz için.

Hüzünlüyüm bir kaç gündür. İnsanlık olarak sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz için yaşadığım bir hüzün değil bu. Daha çok kendi kişisel hüznümün artık biriktirilmekten yorulması durumu bu yaşadığım, farkındayım. Hüzünlü olmanın en zor tarafı, saklamak zorunda olmak, o hüznü tek başınıza göğüslemek zorunda olmak. İçime atmakta ve saklamakta mahirim. Fakat bazen..

Belki de diğer çocuklarla oynamak için onlara doğru sevinçle koşarken düşen ve dizini kanatan çocuk hüznü benimki. Yüzümün birden düşmesini belki de buna borçluyum. Ağlak bir sesle geldiğim yere dönüyorum şimdi. Oyun bitti. Bunu kabul etmeliyim. Sevdiğim bir insanın kucağına sığınmak istiyorum şimdi. Kanayan dizim ve ağlak yüzümle.

Dün kandildi. Size de dua ettim. Ve ben en çok tanımadığım, bir menfaat ilişkisi içerisinde olmadığım insanların duasına güvendim.

Bir ağacın gölgesinde ağlayan çocuğa kuşlar teselli olur ancak.

Oyun benim için bitmiş olsa da, gökyüzü hâla orada. Ay ve güneş. Yıldızlar. Hepsi orada. Şaban ayında gizlenen bir takım sırlar var, hissediyorum. O sırların kucağına bırakmak istiyorum kendimi..

Gorillaz – Crystalised

kuş yemi.

Odamı temizliyorum. Yatağıma kuş yemi dökülmüş. Uykularıma kuşlarımdan bir iz karışmış yani. Ne ilginç. Belki herkes için geçerlidir bu: Sevdiğimiz, üstüne titrediğimiz, meşgul olduğumuz şey ne ise, o karışır gecelerimize. Bir zamanlar yastığımın altında kitapla uyuyakalırdım. Kuşlarımı kitaplardan daha çok sevdiğim günden beri uyku saatleri gelince odamın ışığını erkenden söndürüyor (ışıkta uyuyamıyorlar) ve kitapsız uykuya dalıyorum.

Bizi değiştiren, dönüştüren ve ruhumuzda iz bırakan şeyler hakkında çok düşünüyorum.. Bizi ağlatan, duygulandıran, düşünceli kılan, hüzünlendiren şeyler. Ve yine bizi neşelendiren, güldüren ve hayata tutunmamızı sağlayan şeyler hakkında. Belki bu hayat bilmecesinin sihirli sözcüğü bağlanmak. Neye, kime, nasıl, ne kadar bağlandığımız, bir çok şeyin gidişatını belirliyor gibi.

Kuşum Derviş hasta biraz, veterinere gittik geçen. İyi olacak inşallah..

Yüreğim acı çeken kuş görmeye alışamadı hâla.

Dinleyelim:

Tom’s Diner (Cover) – AnnenMayKantereit x Giant Rooks

Nu – MAN O TO

OCEAN – John Butler

Tash Sultana – Jungle