hesapsızca.

– Nasılsın?

– Şuraya biraz samimiyet bırakmak istiyorum. Bir miktar düşünce. Kıyısında gezindiğim duyguların baş harflerini. Denizi seyre dalan garip bir dervişin gönlündeki yaralı kuşu. Anlatmak istediklerim var. Ağlamak istediklerim. Sarılmayan yaralardan, bakılmayan gözlerden, onarılmayan ruhlardan bahsetmek isterdim size. Ne var ki, mümkün değil.. // İçimizdeki hüznü hangi kelime kavrayabilir ki? Bu kadar basit mi? Şifa olan tek kelimeler kitabı Kuran, öyle biliyorum. Hangi insanın hangi sözü hüznümüzü bertaraf etmiş ki.. İnsan en çok kendi içindeki seslerle boğuşur. İçimiz bir zindan, bizi hem hapseden hem de ıslah eden bir mekan. Teni terk etmeyi isteyecek kadar aziz değilim, ölümümü şebi arus olarak görebilecek bir veli de değilim. Hayatla barışmak mecburiyetindeyim. Hem anlatmak hem de anlatmamak istiyor insan. Anlatmadan anlaşılmak. Ne garip.. Kuru malumat ile marifetin çok farklı şeyler olduğunu idrak ettiğim günden beri içimdeki malumat yığınını nereye koyacağımı bilmez oldum. İkra. Oku. Peki neyi? Ve hangi ilimle? Ve dahi: kime? Dinleyenimiz yoksa, kime okuyalım Rabbim? // Tebessüm sadakaymış. bu kadar kolay aslında müslüman olmak. Ve öte yandan: bu kadar zor. Bu yüzü asık medeniyetler çağında, içten gelen bir tebessümün kıymetini hangimiz yok sayabiliriz? // İnsan kendi kendini terbiye edemez. Ve insan kendi kendine sevgi yayamaz. Ve insan kendi kendine sevgi alamaz. Yine de insan dünyaya yalnız gelip, yalnız ölen bir varlıktır. Demek ki doğumla ölüm arasında bir zaman diliminde sevgi ile imtihan olunur. Yahut sevgisizlikle. // Hep merak etmişimdir, Musa’nın deniz kıyısında Hızır ile olan ilk karşılaşmasını. Hızırı merak ettiğimden değil. Musanın gönlündeki heyecanı merak ettim hep. Balığın canlandığı noktada yaşanan idrakı. Gökyüzü, deniz, su, yağmur, toprak, hayvanlar alemi, her şey bir hesap üzerine. Ne var ki, insanın kalbi pek hesapsız.. Hesapsız duygularla başım dertte. Balık nerede?