maide

Bereketsiz duygular çöktü içime
doyumsuz hasretler oturdu
sevgiden soframa
kalabalık ailenin
sayısız çocukları gibi
saymadan donattım maidemi
kontrolü kaybettim
asla bende değildi kalbimin

Yer sofraları her zaman biraz
dardır ve
hemen kurulup kaldırılır
Sema’dakiler bilmez

Sofra bezini çırpmak
bana düştü
gençliğimden aşağı

peki şükrünü kim hatırladı nimetin
verilen ve artan?

– ben!
– sen mi? kimsin sen? ve nereden çıktın?
– ben, komşunun oğlu. ellerinize sağlık.
(ve kaçıp gitti. top oynamaya.)


Al Firdaus Ensemble

peki. yok.

Bu dünyada her şey içiçe ama değil de.
Avusturyada ölen 70 mültecinin haberinden hemen sonra
– sanki hiçbir şey olmamış gibi –
bir içeceğin ışıltılı reklamı çıkıyor.

70 insan..! Sen en sevdiklerini, vatanını kaybet,
savaştan kaç, canını kurtar, sonra binbir zorlukla
Avrupa sınırlarına gel ve orada öl. (İnna lillahi ve..)

– Ben burayı sevmedim.
Rabbim, bana yeni dünya?
– Yok öyle yağma!
Sen bilmezsin.
– Biliyorum…

Muzaffer Ozak – İrşad.

waste of life

Kıs onun sesini. Kısmam. Gel buraya. Gelmem. Gel benimle.. Lütfen.. Hayır, gelmem, seninle. Neden? Neyim eksik? Eksiklerin sana olsun, mesele o değil. O halde? Kabul etmiyorsun. Neyi? Bak, gördün mü, neyi kabul etmediğinin farkında bile değilsin ve ben artık açıklamak istemiyorum, yeter. Neden böyle yapıyorsun? Çünkü acı çekiyorum. Gel benimle, acını hafifletelim. Hafifletemezsin çünkü bu ağırlığı bilmiyorsun. Bilmediğimi öğret bana. Öğretemem. Ve sen öğrenmedin.. Yardım etmek istiyorum sana. Bana yardım etme. Yalvarırım gel.. Yalvarma. Çok yıprandım. Bana ne. 

Placebo – Song to say goodbye

 

 

meteorlu günler

Do you think I should x ? Please comment.  Please follow, thank you! Like me, like me, like like! I follow back! Oh really? According to the laws of social media it is.. Please, please comment! Otherwise I’ll think I’m not existing! Who? Who are you? I am.. I don’t know. I am.. there. Where? At this place where strange people comment any bullshit. But.. you’re not listening. Hey! Still there?  (silence silence) Hey.. Don’t let me.. alone.. please..

Yaşadıkları gözüne yansıdı
sonra oradan Nur olarak aktı
kendi yüzüne

Bazı nurlar karanlıktır
boğar
bazıları ise aydınlığında sıkar

Bir insan nelere kabil?
kölesi olduktan sonra
içindeki bir parçanın?

Kendimden bir kaç santim
öteye düştüm
Huzursuzluğum bu yüzden

(izle gör: Skhizein)

Adem önce Aklı seçti
sonra İman ile Edebi.
Adem önce.. Sonra Havva..
Ve bazı nurlar.. (bitiremeden öldü)

– J’étais normal(e).

Bundan sonra böyle:
– Neyin var kuzum?
– Bir meteor çarptı.

quatrevingtonzecentimètres

Dinleyelim: Radiohead – Reckoner

faili meçhul diyalog

At at at çabuk çabuk çıkar onları kafandan! Zehirleneceksin görsellikten! Attım ama döndüler, napayım? (kalbi gümgüm) O zaman kus kus! Hemen şimdi, çabuk çabuk! Kus o resimleri! Tamam. (kustu kustu kustu) İyi misin? Değilim.. ama kustum. Yalnız.. Evet? Yalnız.. kustuklarım arasında resim yoktu, dünkü sucuklu.. Iyy, söyleme! Tamam, sustum. O halde karnında da olamazlar. Neredeler acaba? Bilmiyorum.. ama çok yoruldum.. Yorulma! Çıkarmalısın onları, öleceksin yoksa. Öleyim anasını sa.. Sus! Diline hakim ol. Tamam, sustum. Gel buraya. Gelmem. Neden? Yoksun orada? Buradayım tabi ki, konuşuyorum ya seninle? Hayır hayır, yoksun, dediklerini yaptım, yine de iyileşmedim, hatta beter oldum, varlığından şüphe ettim, yoksun sen. Varım! Kimin o ses? Sen misin ki? Deli misin? Değilim.. Bence delisin, hayır bence zehir etkisini gösterdi. Ne zehiri? Belki zehir de senin yalanındır! Yalan söylemedim sana. Nereden bilebilirim, bütün gerçekleri bilmeyince? Yani ben sana.. Sus! (Kalbi gümgümgüm) Ama ben iyiliğini.. Sus dedim sana! Zarar verdin bana! Ne ile? Yoksun ve konuştun, ya var ol ya sus! (konuşmadı, belki korktu, sustu) Sus dedim sana! Sustum ya? Bak hala konuşuyor! (kalbi gümgümgümgü..)

(Kalbinden bıçakladı.)

Kimi?

 

ruhum bozuk değil. ruhum bozgun.

Nobody. Or better: Nosoul.

Dinleyelim: Yoriyos – The Pied Piper

….

Ruh Allah’tan
dedi ve gülümsedi

(Ruhuma dokundu bu sözü
ve yerleşmeden geçti
her şey gibi)

Size sakıncalı dokunuşlar bıraktım
medresede öğrenemezsiniz bunları
harfiyyen de uysanız
bir arama motorunun tavsiyelerine
yaklaşılmıyor yanmadan

– Mesafe!
diye haykırdı bir deli
Gülüp geçti insanlık
adamın ruhundan bir gül düştü
kurak bir dünyaya
adamın ruhundan bir ölü düştü
üstüme

gelme.

//çocukken de hastaydım.

Size bir şey anlatacağım.

Almanyaya geldiğimde (4 yaşındaydım)
çocukluğumdan kalma bende iz bırakan iki anı..

Bunlardan ilki,
ilk oturduğumuz dairenin (banyosu yoktu) yakınındaki ufak Türk bakkalına dair. (Ekmek dışında bir kaç şey satıyordu, fakat onu da pek anımsayamadım şimdi.) Annem beni oraya ekmek almaya gönderirdi, Türkçeyi yeni öğrenen bir Kürt çocuğu olarak kel, cılız, gri bıyıklı, gökyüzü mavisi önlüklü, iri mavi gözlü amcadan „Bir ekmek lütfen“ istemek bayağı gurur vericiydi. (Eve ekmek getirmek daima gurur vericidir.) Fakat Türkçe öğrenmenin yanısıra (Bazen Türkçe sorduğu soruları anlamıyordum) çok başka bir zorluğu vardı bu yolun: Bakkalın yanındaki alman meyhane. Girişi kof, önü gece gündüz sarhoşlu, ürkütücü müzikli ve en önemlisi korkunç köpekli. Hem de bir tane değil, iki tane değil. Köpekten ve içkiden korkmaya başladım o yaşlarda. O meyhanenin önünden her gün nasıl panikleyerek geçtim, üstelik koşmamaya çalışarak (koşan çocuğu köpek kovalardı), bir ben bilirim bir de Allah. Annem dahi hiç bilmedi. Çünkü korkularımı ifade etmeyi öğretmemişlerdi. Ben de etmedim. İçime attım.
Sonra.. bir iki sene geçti, ve o evden taşındık. Köpeklerden ve meyhaneden kurtulmuştum. Fakat o amcayı da görmez olmuştum. Her şeyin bir bedeli vardı. Biri gidince diğeri kalmıyordu işte.

İlkokula başladığım zamanlarda ise
evimizin yakınında bir dönerci vardı. Bizim sokağımızda değildi ama uzak da sayılmazdı. Okul yolumun üzerinde değildi, hayır. Fakat ne zaman araba ile bir yere gidecek olsak, o dönercinin önünden geçerdik. Ve kimi geceler eve misafirlikten epey geç saatte döndüğümüzde – hatırlıyorum- o dönerci amcaya acırdım. „Bu saatte ailesinin yanında olamıyor, çalışmak zorunda“ dedim içimden her seferinde. O amca, şimdi görsem abi derim, kara ve pala bıyıklı, kısık gözlü, yarı-kel, haşmetli (şişko değil), yine de acayip sabit bir adam. Duruşu ile öldüren tiplerden. Çocukken kaç gece o amca için dua ederek uykuya daldım? Bilmiyorum. Amca bunu asla öğrenmedi. Muhtemelen varlığımdan dahi haberdar değildi. Hiç ayak basmamıştım dükkanına. Sanırım babamın „oranın eti helal“ izni çıkmadığı için. Uslu bir çocuktum, büyüklerinin sözünü dinleyen. Ve gizli işler çevirince vicdan azabından geberen.

Ve şimdi o caddeden halen sıkça geçiyorum. Ne çok şey değişti: etrafındaki dükkanlar, az ilerideki çocuk parkı (şimdi AVM), ben ve ilkokulum. Fakat o döner dükkanı ve sahibi olan dönerci amca değişmedi.

Geçen oradan geçerken dönercinin tabelasını göremedim (o da yıllarca değişmemişti) ve ödüm koptu. Kapısı da kapalıydı. Hayatımdaki nadir sabit şeylerden biriydi o dönerci. Bunu bilmiyordu ama öyleydi.
Sanki o amca kaybolsa, çocukluğum ve naifliğim de kaybolacaktı. Diyorum ya, ödüm koptu…
Üzerinden bir iki gün geçti, o eski tabelanın yerine yenisi asılmıştı. Aynı dönerci aynı isimle ve hatta aynı yazı fonuyla aynı yerde duruyordu – ve dönerini kesiyordu. Aynı sabırla.

Uzaktan uzun uzun seyrettim dükkanı. Dönercinin yanındaki otobüs durağında beklerken. Amca farkedip garipsedi galiba. Sonra dükkandan şişman bir teyze ile çıkıp kapı önüne oturdular, sohbet ettiler. Amca biraz yaşlanmış, az kilo almıştı. Yüzünde senelerin yorgunluğu vardı fakat mimiği yine sabitti, kapı gibi. Saç ve bıyıkta bir değişiklik yoktu, muhtemelen boyuyordu. (Ak düşmemiş olması imkansızdı.) Onca sene sonra ilk defa sesini duymuştum. Hatta ismini öğrenmiştim. Fakat otobüse binerken şunu dedim kendime „Unut, çabuk unut. Bilmemelisin bazı şeyleri. Çünkü bilmemeli o da, sende bıraktığı izi.“

Ben
uzaktan sahiplenir
ve uzaktan unutmam.
Böyle bir özelliğim var..

Şimdi gözünüzde
ya bir psikopatım
ya da garip bir insan.
Hangisi?

Bu arada
bakkal amcayı bir daha görmedim ve
dönerci amcanın ismini hatırlayamadım…

yalanlanmış şahit

Orası sana göre değil
alın yazın
bileklerine kuvvet olsun
kıvrak zekalı her insan
şimdi bir yerde
huzur seçer önündeki ile
orası bana göre değil

Sahteler olsun
söylediklerine
– peki.

Kumarbaz bir annenin
köşeye saklanan yavrusu
şeytan tüyünden uzak
suskun ve bekleyiş içinde
hiçbir şeyi
(satılmamayı)

Sahteler olsun
şahit olduklarıma
– ne şahidi?

Gözlerim kapalı
pazar meydanı kalabalık
orası bize göre değil..

Çorba tasım
kaşıksız ve katıksız
sevdam

Cem Karaca – O Leyli