yorma beni, prof.

sadeliği seviyorum. „zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız“ diyen peygamberimi seviyorum. az ve öz söz söyleyebilenleri seviyorum. kelimeyi yormadan manayı açıklayabilenleri çok seviyorum.

sözü saçma sapan şekilde ve gereksiz yere uzatan akademisyenleri ise hiç mi hiç sevmiyorum. söyleyecek birşeyleri olmadığı için çok şey anlatmaya kalkışıyorlar gibime geliyor..

uzaktan sevmek kolaydır.

uzaktan sevmek kolaydır.

hatta çok çok kolaydır. zira herkesi uzaktan sevmemiz mümkündür. marifet, yakından sevebilmektir, yakın iken sevebilmektir. neden? çünkü uzaktakine kıyasla yakınımızdakini olduğu gibi kabul etmemiz daha zordur. çoğu zaman uzağımızdakini olduğu gibi kabul etme şansımız bile yoktur. o uzaktadır ve bundan dolayı onu zihnimizde istediğimiz şekle sokarız. soktukça severiz. sevdikça sokarız vs.

demem o ki: en büyük aşık Allahtır. en zor sevgiyi O başarır. çünkü: bize şah damarımızdan daha yakın olmasına rağmen bizi sevmekten vazgeçmeyen O’dur..

bana sorarsanız, „beni seviyor musun?“ sorusunun derininde şöyle bir mana gizli: „yakınımda yanar mısın?“

(uzaktaki güneşi herkes sever, değil mi.)

bu bağlamda:
uzaktakini özlemek kolaydır.
aslolan, uzaktaki yakına geldiğinde onu özlemekten vazgeçmemektir.

iç boşluğumun kazı işleri müdürüyüm.

(adam gibi) yazabilmenin iki şartı var aslında: 1. için bomboş olmaması. 2. için dopdolu olmaması.

nasıl desem: benim içim şu aralar bomboşluğa yakın. bunu fırsat bilip içime dolmak isteyen dünyevi ve uhrevi dertler var. onlara karşı elimden geldiğince etten bir duvar örüyorum. (son zamanlarda kilo almış olmamı buna bağlayabilir miyiz?)

şu aralar herşey zihnimde, kalbimde ve dünyamda fena halde sıfırlaşıyor. birşeyler yapıyorum. amaç gütmeden. okula gidiyorum. yemek yiyorum. kitap okuyorum. kızıyorum. tembel oluyorum. diplomalı olmak için okula gitmiyorum. doymak için yemek yemiyorum. kültürlü olmak için kitap okumuyorum. karşımdakini kırmak için kızmıyorum. annemi sinir etmek için tembel olmuyorum. dahası: okula gitmiş olmak için de okula gitmiyorum. sadece okula gidiyorum. ve bu kadar. ötesi yok.

velhasıl: hiç birşeyi ne kendisi için ne de birşey için yapmıyorum. peki neden? sanırım arzu, misyon, ideoloji, amaç, hedef, maksat, gaye.. bütün bu kavramların beni kendimden uzaklaştırabileceğine ihtimal verdiğimden. o halde paradoks bir şekilde şöyle ifade edebiliriz: hayata ve dünyaya dair amaçlarım yok, çünkü bunların beni tek amacımdan, kendim olmaktan, alıkoyabileceğinden korkuyorum.

yalnış düşünüyor olabilirim. ama açıkcası şu an „yalnış“- „doğru“ kategorilerinde düşünemeyecek kadar boş ve amaçsızım.

içimin bomboş olması, sıfırlaşması bir durağanlık dönemi değil. dönem olabilir. ama durağanlık değil. bir pasifleşmeden söz edemeyiz çünkü. sadece kişisel algılarım ile obejektifliğinden şüphe duğduğum dış dünya arasında bir ayırım yapmama çabası. zira şu „ben- dünya dualizmi“ bana hiçte iyi gelmiyor. iyi gelmiyorsa hiç gelmesin. gelecekse de, amaan bana ne. bu hal üzereyim. bilmem anlatabildim mi.

bomboşluğa yakınım. büyük bir çabayla kazıyorum. beklentili miyim, değil miyim onu da bilmiyorum. tek merakım: bakalım dibinden kendim çıkabilecek miyim. şayet kendim çıkar isem, şu soruyu yönelteceğimden emin olabilirsiniz: beni oraya kim(ler) gömdü?

peki ya çıkmazsam? o zaman da kazıcı bir kimliğim olur. kendimden uzak yahut kemdime yakın, orası bilinmez. yapcak bişey yok.

 

hatırlamak.

Foroğraf: Steve McCurry

sevdiklerimizi. sevenlerimizi. tanısaydık severdik dediklerimizi. güzel insanları. Allahı. bize ait olanı. geçmişimizi. şimdimizi. çocukluğumuzu. aynadakini. kendimizi.. kurban olan İsmaili. kurban eden İbrahimi. razı gelen Haceri. ayrılan Ademi. kavuşan Havvayı. velhasıl: kendimizi. ve aslında hepimizi. birbirimizi.

hicri 1432 ‚ye/ miladi 2011 ‚e denk gelen kurban bayramın kutlu olsun, sevgili okur.